30 Eylül 2012 Pazar

Sadece ANNE olmak !

Okullar açıldı, benim için ilk iş günü uzuuun aradan sonra epey uzun geçti, hatta pek geçmek bilmedi. Evdeydim çünkü, ruhum ve aklımla. Sadece cisimdim okulda.

 "Sudan çıkmış balık" denir ya hani, ne kadar gerçek bir sözmüş o. Su nerdeydi, ben neydim, buraya nasıl geldim, şimdiye kadar neredeydim? :( Bulunduğum mekanda bir geçmiş yaşantım var evet. Üstelik herkesi tanıyorumda. Ama bir çıplaklık hissi, yarımlık hakimdi sanki. Gözümün bir tanesini sökmüşümde evde bırakmışım sanki. Hem canım yanıyor hemde göremiyorum bu şekilde :)

Bebekler kendilerini annelerinin bedenlerinin bir parçası zannederlermiş. Bence annelerde bebeklerini kendilerinin bir parçasi zannediyor aslında. Bana yapışık sanki, evde bıraktım diye soluyor, yaşayamıyor bensiz.

Oysaki annemle yani annanesiyle birlikte ve biliyorum yaptığım büyük bir arsızlık, pek çok annenin bebeğini çok daha küçükken tanımadıkları ellere bırakmak zorunda kaldığı canım ülkemde.

Ama annelik arsızlık ya işte. Bir saniyenin hesabını yapmak ya yanında yokken. Uyuması için gözüne bakmak ama uyuduğunda da özlemek ya bebeğini. Ağlamasın diye çırpınmak ama ağlayışını da merak etmek ya ilk doğduğu günler. Yani bir hastalık ya annelik...

İşte bu yüzden kadınlar bir süre sadece anne olmalı, olabilmeli. Ne eş, ne kadın, ne evlat, ne kardeş, ne gelin, ne arkadaş, ne öğretmen, ne de insan, sadece ANNE...

Tadını çıkarmalı kuzusunu koklamanın, hiç birşey düşünmeyebilmenin. Eksiğin fazlanın hesabını yapmayabilmeli, ileriyi geriyi düşünmeyebilmeli. Mesela akıl etmeyebilmeli yanlışı doğruyu, sınırsızca sorumsuzca anne olmalı, öpmeli, koklamalı, beslemeli sadece.

Ve hatta yaradan da bir kıyak geçmeli, uykusuz aylarca ayakta kalabilmeli. Sadece anne olabilmeli.

29 Eylül 2012 Cumartesi

Içimde bir deniz...

Tam dokuz ay önceydi...

Ben hala tek bedende iki porsiyondum, çoktum. Içi dolu fıçıcıktım. Mutlu, umutlu ve herşeyden öte mantıklıydım. :) Herşeye ben karar verebiliyordum üstelik. Iyi olacak diyordum oluyorduda. Suan yavaş yavaş dağılan bu bulutlar, ne zaman gelip çöktü üstümüze tam olarak çözemedim hala. Ben mi sebep oldum diye sordum hep ve sordukça sebebe boğuldum. "Annelik kendini herşeyden sorumlu hissetmekmiş" doğru, hemde yüzde bi milyon. Sorumlu oldum, ama bu SORUNLU hale gelmeme sebep oldu anlayamadım. Ben bir sebep aradıkça soruna boğuldum ve çıkamadım. Ustüste gelen ne varsa geldi girdi kapımdan, açık bıraktım çünkü.

Ve yumurta da tavuktan çıktı, tavukta yumurtadan.

Oysa dokuz ay önce içimde bir deniz vardı benim. Derindim. Düşündüm. Konuştum. Anladım onu hep ve alıştım. Hepberaber ve hep beraberdik.

Simdi o içimdeki deniz, beni içine aldı.Her anım her saniyem onunla. Bedenin yetmediği yerde aklımla, ruhumla. Dünyaya yeniden gelsem yine anne olarak gelmek isterim, hemde koşa koşa ama yine Denizin annesi olacaksam tabi.

Içimdeki denize sesleniyorum; minicik bir cücüksün şimdi. Varolduğunu öğrendiğim an kalbime düşen aşkın katlanıyor hergün haberin olsun. Bu satırları tekrar tekrar okurken, elindeki bastonu bırakıp, gömleğinin cebinden yakın gözlüğünü çıkarmak zorunda kalacak kadar uzun ve mutlu ömrün olsun...

                                                                Annen



16 Eylül 2012 Pazar

Benim KOCAm CANım !!!

Canım, eşim, aşkım, sevgilim ve en yakın arkadaşım. En önemliside bu galiba en yakın arkadaşım.

Universite son sınıftayken pedogojik formasyon derslerimizden biri rehberlik! Levent Hocam kulakları çınlasın... Bir gün demişti ki "Aşık olup sevdiği kişiyle evlenen insanlar şanslıdır, ama hem sevdiği hemde iyi arkadaş olduğu kişiyi bulup onunla evlenen insanlar çok çok şanslıdır".

Lise 2. Sınıftan beridir hayatımın en güzel, en özel, en mutlu, hem en inişli, hemde en çıkışlı duygularını yaşadım onun yanında. Kavga ettiğimiz de iki kere küstüm ona, hem sevgilimi hem en iyi arkadaşımı alıp gitti diye. Mutlu olduğumda, yeni birşey duyduğumda, yeni bir yer gördüğümde yani paylaşılabilecek olan ne çıktıysa karşıma, o olsun yanımda, ona anlatayım, onla konuşayım, onla paylaşayım istedim hep. Ve hep ondan EMIN oldum, en az kendim kadar. En güzeli, en yürek dolduranıda budur benim için. Adamlığından, insanlığından EMIN olmak çok başkadır bir kişinin. Kendini, ruhunu, canının en içini teslim edersin ona hiç kuşkusuz, öylece, olduğu gibi...

Günün birinde çoğalacaksak da yine onla olsun isterdim, oldu! CANımız, Denizimiz bizimle olmak istedi geldi. Herkes çocuğunu yapmaya birlikte karar verir, biz kendisine biraktık, çocuğumuz var olmak istiyormu dedik, istedi. :)

Işte benim için değerine paha biçemeyeceğim bu KOCAman adama, KOCAma söylenmesi gerek olan bir iç selim var sekiz aydır. Sabrından, hoş görüsünden, anlayışından, ilgisinden, sevgisinden, aşkından beni hiiiç mahrum bırakmadığı için edilecek çooook teşekkürüm var kendisine. Olması gereken her yerde ve hep olması istendiği gibi nasıl davranabildi şaşkınım. Kitaplarda bir yeni anneye nasıl davranılacağı anlatılır hep. Aynen bizim evin halleriydi anlatılan. Doğumum başladığı andan itibaren nasıl bu kadar ustalaştıgını anlayamadığım bir sıcak kucak oldu bana gönlüyle... Oğlumuzu kucağımıza almamızı sağlayan en önemli insan KOCAmdır çok kesin ve net! "Nasıl yenidoğan babası, nasıl yeni doğuran kocası olunur?" onun fikri alına!!!

Benim doğum koçum, psikoloğum, güç kaynağım, hayat arkadaşım, cücüğümün babası ve tabiki en CANım.

CANımmm!!! Seni çok sevdiğimi söylemişmiydim? :)

15 Eylül 2012 Cumartesi

Anne-Baba "CAN" dır !!!

Herkesin anne babası kıymetlidir söz ola beri gele!

Ama ben anne ve babamın bugün itibariyle 8 buçuk aydır üzerimdeki haklarını anlata anlata bitirememekle mükellefim şu vakit.

Aralık 2011 yılın bitmesine üç gün kala, bir kuduruk oğlan dayanamaz anasının karnında kalmaya. Hülyacığımın dediği gibi toplamış tası tarağı geliyor.  Henüz doğuma üç hafta var. Ben dogum iznine cuma ayrılmışım ve bir gün önce doktorumuzun söylediğine göre bir haftadan önce gelmesi mucize olur!

TA TAA MUCIZE !!! Henüz bacaklarımı uzatıp yatamadan, annemle iki lafın belini kıramadan,  odasına ördüğüm halıyı bitirmeden :) , arabamı tamirden alamadan kısacası henüz daha beklemeye başlamadan gelesi oldu bizim o gün itibariyle ismine karar veremediğim deniz oğlan.

Aksam üstü 7 gibi sular seller !!! Baba evde yok, halı saha maçında:) tıpkı daha önce  fantazisini yaptığımız gibi :) Stresli, kavgalı dövüşlü, ama dopdoğal, ağrılı sancılı ve en müdahalelisinden bir doğumla ardından çığlık çığlığa bir nurtopu...

Doğum sonrası yaşanabilecek tüüüm depresyonlara davetiye, sonraki komplikasyonlarda hediyesi :( Artı doğumhanede içimden çıkan kırmızı dudaklım yoğunbakımda tırnaklarına kadar morarmış, anlamadığım anlamakta istemediğim bir sürü kabloyla, boruyla yanlızlık gidermeye çalışıyor :(

Işte anne babanın CAN olanları burada kendini göstermeden yükü sırtlanıp işbaşı yapar. Gece aniden gelen telefonla koşar adım evden çıkıp yollara düşer, ama tepsi kadar hediye aldıkları altınıda unutmadan. Gecenin leylisinde hastaneye varırlar. Kızları, canları, ilk heyecanları perişan, şaşkın, baygın!!!  Ne kadar kötü durumda olduğumu kendi hislerim yerine karşımdaki insanların bana bakışlarından anlamıştım o gece...

Bir günü bile geçirmenin  benim için ömür olduğu zamanlar geldi geçti. Şuan 8 buçuk aylık kuzum bu güne bir sihirli değnekle gelmedi. Yeterince fiziksel sıkıntısı olan annesinin laçkalaşan sinirlerimiydi bunlara sebep bilinmez ama çooook zorlu bir sekiz ay geçti hala da geçmekte, ama derecesi orta şiddette. Bu zaman diliminde kah Istanbulda kaldik kah memlekette, ama her yerde elleri üzerimizde olan bu iki CAN INSAN sayesinde geldik bu günlere. Yerine göre uyumayan torununu ayağında sallayan bir dede oldu o CAN, yerine göre kızım birazcık uyusun diye sabahın beşinde korüdorlarda gezindi kucakta bebeyle. Heerşeye rağmen bir kere bile mama verilmediyse denize, tüm histerikliğime rağmen işler tıkırında gittiyse en büyük kahraman NAZLICAN dır. Yorgunluktan vücudum iflas etmediyse gizli kahramanım, hayatında hanımsız hiç tek başına olmamış ama bu süreçte annemi yanıma gönderip aylarca yanlız yaşayan BABAM dır. Ne annesi ne kızkardeşi nede işini görecek bir yakını olmayan bu gizli kahraman tüm işini kendi yaptığı gibi dışarda yemek yiyemediginden tüm kış iki yumurta kırmacasına karın doyurur ve  şikayetçi olmaz halinden. Bu iki CAN aylarca nazımı çekerler hiç usanmadan, oflamadan. Her an her dakika depresyonun doruklarında olan kızlarına kaprisçeker makinesi olurlar. Söz birliği yapmiş gibi hep daha iyi olacak, hiç moral bozacak birşey yok herşey düzelecek, hepsi geçecek tesbiğini aylarca çekerler insanüstü bir sabırla. Dedim ya ana baba CAN dır.

Sanılmasın üzerimde hakkı olan sadece anam babam. En büyük desteğim eşim CANIM yol arkadaşım. ( ayrıca bır başlık açılmayi hakettiğinden kısa geçiyorum :)). Ve en az annem kadar CAN olan şefkatini, hoşgörüsünü hiç eksik etmeyen kayınvalidem annem Kadriye sultan. Ablam olsa daha fazla sevemezdim Hülya'm. Aynı karnı paylaştığım kız kardeşim Nermin ve kardeşim kadar CAN Şerife'm.

Yazmaya başlayınca anladım ki sözler okadar hafif kaliyor ki hislerin yanında. Sayfalar dolusu yazsam yazsam yinede karşılık gelmesine imkan yok. Eğer çocuk doğurmadıysanız yada cok yakınınızda bir çocuk doğup büyümediyse loğusalığın ne demek olduğunu anlayamaz bu sözlerimi anlamsız bulabilirsiniz. Dokuz ay önce olsa bende anlamazdım çünkü :)

Insan bir başkasında eleştirdiği şeyi yaşamadan ölmeyecektir diyor Hz. Muhammet. Çok doğru, tecrubeyle sabittir :) Herkesin huzurunda kırıp döktüklerimin utancına rağmen arsızca helallik istiyorum CANlar...